27 Şubat 2011 Pazar

Yeni Nesil Reklam Şekli: Son Röportaj Geyiği

Malumunuz, eski başbakanlardan olan Milli Görüş lideri ve Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan bu sabah (27 Şubat 2011) vefat etti. Allah rahmet eylesin... Ama konumuz o değil, konumuz medyanın yeni nesil reklam aracı hâline gelen son röportaj geyiği...

Bir siyasetçi mi öldü? Daya son röportajı... Bir şarkıcı mı öldü ya da oyuncu, manken, işadamı, vs.? Daya son röportajı... Kısaca ünlü biri mi öldü? Daya son röportajı... "Efendim onunla yaptığımız son röportajda..." şeklindeki ifadeyi koydun mu hem ölümün üzerindeki hüzün ve acıdan hem de ölüden nemalanırsın. Hem yayınını/sayfanı doldurursun hem de beleşten reklamını yaparsın... Hele ki bu yapılan son röportaj "gerçekten" ölen kişinin basına verdiği son röportaj ise "dadından yinmez"!!! Ha diyeceksiniz ki, "Bu son röportajın haber değeri yok mu? Bahsedilemez mi?" Tabiî ki haber değeri var, bahsedilir. Bunda bir sorun yok. Sorun bunun reklam amacıyla, ölüden-ölümden rant amacıyla yayınlanması...



Bu son röportaj geyiğini en son öğle vakti Habertürk TV yaptı. "Erbakan'ın son röportajı..." deyince kanalı değiştirdim hızla. Olmuyor artık, kabak tadı verdi. Bırakın artık ölüden ve ölümden rant elde etmeyi... (İsteyen, rahmetlinin "son röportajı"nı buradan okuyabilir/izleyebilir.)

Geçen ay ölen Defne Joy Foster için de benzer durum olmuş, Habertürk Gazetesi'nde (ya da Akşam Gazetesi'nde, tam hatırlamıyorum) bu "son röportaj" geyiğini okumuştum. Google'dan merak ettim baktım ve henüz ilk arama sayfasında bulduğum kadarıyla Defne Joy Foster "son röportajını" Mag Dergisi'ne ve Habertürk'e vermiş...

Anlaşılan o ki, bu "görgüsüzlük" örneği daha uzun süre devam edeceğe benziyor...

Not: Bunun bir de "ilk röportaj" versiyonu varmış. Erbakan başbakan olduğunda ilk röportajını Kanal 7'ye vermiş. Röportajı yapan da, bir dönem Kanal 7'nin ana haber sunucusu olan, şimdinin Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun. Kanal 7'nin yan kanalı Ülke TV baktı "son röportaj" yok, o da bu ilk röportajı yayınlamış.

Başbakan'dan Blog Yazarına Hakaret Davası!!!

Geçenlerde Kaynağım İnsan sitesinde gezinirken bir yazı dikkatimi çekti: Başbakan'ın Beyn.org'a Hakaret Davası... Kamuoyunda Odatv'nin patronu Soner Yalçın'ın gözaltına alınması çok konuşuldu, çok tartışıldı. Basın özgürlüğüydü, düşünce özgürlüğüydü derken o hengamede gözden kaçan ama önemli bir olay bu bence. Sanırım "ileri demokrasi" bu olsa gerek!!!

Bir başbakan dava açabilir mi? Pekala herkes gibi başbakan da dava açabilir. Ama bizim başbakanımız, her ne kadar benzer tutumda olan rakiplerini, muhaliflerini eleştirse de, en ufak bir durumda soluğu mahkemede almasıyla, davalar açmasıyla Türk Hukuk Tarihi'nde özel bir yere sahip...


Peki, beyn.org ile arasındaki bu "özel durumun" sebebi ne? Kaynağım İnsan'dan:

"Dün kötü bir haber aldım. Üzüldüm, şaşırdım, kızdım.Türkiye blogosferinin en eskilerinden, ara ara benim de yorum yazdığım Beyn.org’un sahibi Barış Ünver’e Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakaret davası açmış. Barış Ünver’in yazısı şu an yayında olmadığı için okuyamadım. Ancak farklı kaynaklarda yazının içeriğindeki başbakanı "hakaret" gerekçesi ile rahatsız eden söylem şöyle belirtilmişti:

… Başbakan Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda söylediği “CHP, MHP, terör örgütü ruh üçüzü oldu” sözlerine atıfta bulunan Ünver, Abdullah Öcalan’ın devlet ile olan temasının da değerlendirildiği yazıda Erdoğan ile aynı kelimeler kullanılarak, “Erdoğan da Öcalan ile ruh ikizi oldu” dedi.

Bu yazı üzerine Erdoğan, üniversite öğrencisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Erdoğan suç duyurusunda, “kişilik haklarına saldırı kastıyla fevkalade ağır, katlanılması ve tahammülü gayri kabil hakaretlerde bulunulduğunu” iddia etti. Suç duyurusu üzerine Ankara Cumhuriyet Savcısı Osman Atalay, Ünver hakkında 2 yıl hapis istemiyle Sulh Ceza Mahkemesi’ne dava açtı. Ünver, soruşturmada alınan ifadesinde, yazının amacının sadece eleştiride bulunmak olduğunu, hakaret amacı taşıyan kelimeleri kullanmadığını vurguladı. Ünver, ceza alırsa, atama veya seçilmeye tabi tüm memur hizmetlerinden de yararlanamayacak.”

Radikal'den ve Cumhuriyet'ten detayları okursunuz... Kaynağım İnsan'dan devam ediyoruz:

"Barış Ünver’in yazısını okuyamasam da, başbakanın“CHP, MHP, BDP ruh üçüzü oldu” sözlerinin geçtiği Adana mitingini buldum. Başbakan şöyle demiş:

Biz bir haksızlığın karşısında direniyoruz. Burada şu parti bu parti meselesi yok. Bu anayasa darbe anayasası mı milletin anayasası mı? Milletin anayasası. Bu değişiklik bir millet projesidir. Bu güne kadar bir araya gelemeyenler. CHP, MHP, BDP, YARSAV, bir kısım medya ve bakıyorsunuz terör örgütü bir araya geliyor. Ama biz bunların karşısında dimdik duruyoruz. Biz bu ülkede darbe anayasası ile bu güne kadar gelen süreci durduracak millet projesine evet diyoruz. Sevdamız millet, kararımız evet olacak. Oyumuz evet olacak.” diye konuştu.

Isparta mitinginde ise benzer sözlerini söyle bitirmiş:

Bu oyunu bozacak mıyız? O fitne odaklarının heveslerini kursaklarında bırakacak mıyız? 12 Eylül’de yeniden büyük Türkiye’ye evet mi? İleri demokrasiye evet mi? Daha fazla özgürlüğe evet mi?”

Devlet Abdüllah Öcalan’la dolaylı olarak görüşüyor mu? Görüşüyor. Televizyonlarda İmralı’dan gelen haberleri dinliyoruz, izliyoruz, tartışma programlarında gelişmeleri takip ediyoruz. Yani bir devlet dolaylı olarak  Abdullah Öcalan ile hem diyaloğa girer, hem de neden onun isminin geçtiği yeri hakaret kabul eder, ben anlamadım. Madem hakaret niteliği taşıyor Abdullah Öcalan, o zaman neden görüşüyorsunuz?. Ne büyük çelişki.

Barış Ünver’i eleştirisi nedeniyle dava etmek başbakanın mitingde bahsini ettiği “ileri demokrasi”ye bir örnek mi? … eğer öyleyse vah bizim halimize."

İleri demokrasi demek ki "başbakan istediğini istediği gibi eleştirir, istediğine istediğini söyler ama o eleştirilmez"! Belirtildiği gibi "ileri demokrasi" buysa "yok abi kalsın, biz almayalım"! Vah bize, yazık bize... Eğer Barış Ünver ceza alırsa cezası "ömür boyu" sürecek ve kamu görevinde bulunma, memuriyetten faydalanma, seçme-seçilme hakkı gibi temel haklarından ömür boyu yararlanamayacak...

Konuyla ilgili olarak Barış Ünver de blogundan ilgili yazısını kaldırmış ve şu açıklamayı koymuş:

"Radikal ve Cumhuriyet gazetelerinde, 21 Nisan 2011'de hakim karşısına çıkacağım dava ile ilgili birer tane haber çıktığını gördüm.

Türk Ceza Kanunu'nda "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" başlıklı bir madde var: 288. madde. Bu maddeye göre henüz sonuçlanmamış davam hakkında yorum yapmam suç olarak değerlendirileceği için, avukatımın da önerisiyle, hiçbir yerde hiçbir şekilde yorum yapmamaya özen göstermek zorundayım. Dolayısıyla söyleyebileceğim bir şey yok.

Bu süreçte bana destek veren herkese çok teşekkür ederim."

Hani başbakan ve hükümet zaman zaman "tarihe geçtiklerini" ve/veya "tarihe geçecek icraatler yaptıklarını" söylüyorlar ya, eğer Barış'a ceza verirlerse, işte o zaman hem "ileri demokrasi" konusunda dünyaya örnek oldukları için, hem de bir blog sayfasına ceza verdikleri için tarihe geçerler. Ha bu arada böyle bir dava açtıkları için zaten "tarihe geçtiler"!!!

17 Şubat 2011 Perşembe

İstiklal Marşı'nı Kim Yazdı?

Star Haber muhabiri Osman Terkan Taksim Meydanı'nda halka soruyor: "Milli marşımızı biliyor musunuz? Kim yazdı biliyor musunuz? İlk mısrasını söyler misiniz?" Yanıtlarsa trajikomik denecek cinsten. Gülüyoruz ağlanacak hâlimize hesabı... Yazık!!! Bu adamlar bir de seçimlerde oy kullanıp "iradelerini" yansıtıyorlar!!!

Bu arada görüntüde "mi" soru ekini bitişik yazan şahsiyete de özel olarak saygılarımı sunuyorum!..

Video için Alkışlarla Yaşıyorum'a teşekkürler...



Not: Bu yazı/video eşzamanlı olarak Kültür Alanı'nda da yayınlanmıştır...

"Cep"teki Silahı Düzgün Kullanın

“Hayatlarımıza gireli ne kadar oldu: 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl? 30 yılda 1 kilodan 100 grama düştü ağırlığı. O hafifledikçe bizim yükümüz arttı fakat. Bir uzvumuz haline geldi çünkü mobil telefon. Bedensel bütünlüğümüzün ayrılmaz bir parçası…

… 30 yılda, hayatlarımız geri döndürülemez biçimde değişti. Ve bu devrimi en çok telefona borçluyuz. Sadece telefonsuz bir hayatı değil, ondan öncesini de hayal edemiyoruz. Hele cep telefonu sonrası doğanlar için onsuz hayat, tarih öncesi bir döneme ait…”

Böyle diyor Akif Beki, 16 Kasım 2010 tarihinde Radikal Gazetesi’nde yayınlanan “Telefonum, Ben ve Bayram” başlıklı yazısında.

Haksız değil Akif Beki. Zira, belirttiği gibi cep telefonları (ve bilgisayarlar) hayatımızın birer parçası hâline geldi. Sanki onlar vücudumuzun birer uzvu, yaşamsal kaynaklarımız ve onlarsız yaşayamayız. Sanki bunlar yokken hayat da yoktu… Peki, hayatımızın vazgeçilmez birer parçası hâline gelen bu cihazları nasıl kullanmamız gerek? Bu yazıda, cep telefonları özelinde, bu konuya değinmeye çalışacağım…


Aslında bu konuda Radikal Gazetesi 1 Şubat 2011 tarihli sayısının Yaşam ekinde konuyu, Sağlık Bakanlığı tarafından oluşurulan "Elektromanyetik Alanların Sağlık Etkilerini Değerlendirme Alt Kurulu"nun hazırladığı rapora dayanarak anlatmış. Ben burada, gerek o yazıdan gerekse de konu ile ilgili aldığım eğitim ve staj tecrübelerimden faydalanarak temel bilgileri vermeye çalışacağım.

Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
  1. Cep telefonu kullanmayın mesaj atın. Aslında bu ilgili yazının başlığı. Konuyu güzelce özetliyor ama yanlış bir kullanım da söz konusu. Bunu “cep telefonuyla konuşmayın, mesaj atın” şeklinde verse güzel olurdu çünkü mesaj atmak için cep telefonunu kullanmak gerek. Ha, GSM şirketlerinin kampanyaları sonucu mesajlaşmak konuşmaya gore daha pahalı hâle geldi. Neyse...
  2. Telefonda uzun ve gereksiz konuşmayın. Konuşma sırasında da sık sık cep telefonunuzu bir kulaktan diğerine götürün. Cep telefonu ile bir sure konuşunca kulağımız çok ısınır, adeta yanar. Bununla birlikte baş ağrısı oluşuru. Önce kulak, sonra beyin sağlığı için bunu yapmamız gerek.
  3. Konuşurken hoparlör, kulaklık, vb. Yöntemleri kullanın.
  4. Bir numarayı aradığınızda hemen kulağınıza götürmeyin, bağlantının kurulmasını bekleyin. Zira telefon, en çok enerjiyi bağlantı kurulana kadarki süreçte harcar ve bu da yoğun elektromanyetik akım demektir, ki sağlığımız için zararlıdır. Bununla birlikte bir cep telefonu, baz istasyonuna ne kadar uzaksa o kadar çok enerji harcar çünkü telefon en yakın baz istasyonuna bağlanarak haberleşmeyi sağlar ve mesafe ne kadar uzarsa enerji harcaması da o kadar çok olur. Bu hem yoğun enerji harcaması, hem de yoğun elektromanyetik dalga salınımı demektir. Bu durum vücut sağlığının yanında cep telefonu bataryasının da ömrünü normale gore daha çok harcar.
  5. Telefonların kalp, beyin, böbrek gibi organlardan uzak tutulması gerekmektedir. Bununla birlikte, telefonu cep telefonu cep yerine çantada taşınmalı. Eğer cepte taşınması gerekiyorsa, bu durumda tuşlu kısım dışarıya bakacak şekilde yerleştirilmeli. Çünkü dalga yayılımı ilgili taraftan olur ve aksi durumda kasıklara, cinsel organa ve böbreklere zarar vermesi söz konusu.
  6. Hamileler, çocuklar cep telefonu kullanmamalı, onların ve tabiî bebeklerin yanında da cep telefonu ile konuşulmamalı.
  7. Gece yatarken cep telefonu kapalı kalmayacaksa, yataktan belli bir mesafe (aşağı yukarı 1 metre) uzağa konmalı.
  8. Cep telefonları haraketli araçlarda kullanılmamalı. Zira araç içinde metal çeperlerden içeri yansıyan elektromanyetik alan şiddeti, açık havadakinden daha fazla elektromanyetik dalgaya yol açmaktadır. Bu metal çeperler elektromanyetik alanın dışarıya çıkmasını önlediğinden dalga içeride kalmaktadır. Bu da sağlığı olumsuz etkilemektedir.
SAR Değeri Düşük Telefonlar Tercih Edilmeli

Yukarıdaki maddelere ek olarak 9. Madde olarak “SAR değeri düşük telefonlar edilmeli”yi eklemeliyiz.

Peki, SAR nedir? “Özgül emilim oranı veya özgül soğurma oranı (İngilizce: Specific absorption rate) (SAR), radyo frekans (RF) elektromanyetik alana maruz kalındığında beden tarafından soğurulan enerji oranının bir ölçüsüdür. Birim doku kütlesi başına soğurulan güç olarak tanımlanır ve birimi W/kg'dır. SAR ya tüm beden üzerinde ya da küçük bir örnek hacim (genelde 1 g veya 10 g doku) üzerinden ortalaması olarak alınır.” (Wikipedia) Yani SAR kısaca bir cihazın yaydığı elektromanyetik güçtür.


Yüksek SAR değerine sahip cihazların etkileri ise kısaca şunlardır:

Kısa Vadeli Zararları (24 Saat):
  1. Görüş alanında daralma.
  2. Kalp rahatsızlıkları.
  3. Kalp pilinin bozulma riski.
  4. Hafıza zayıflaması ve beyin tümörü riski
  5. Yoğun stres ve yorgunluk hissi.
  6. Kalıcı işitme bozuklukları.
  7. Konsantrasyon ve dikkat bozulması.
  8. Embriyo gelişiminin zarar görmesi.
  9. Kulak çınlaması ve kulaklarda ısınma
  10. Kadınlarda düşük riskinin artması.
  11. İşitmede geçici aksaklıklar oluşması.
  12. Kan hücrelerinin bozulması.
  13. Baş ağrıları ve sersemleme
  14. Bağışıklık sisteminin bozulması.
Uzun Vadeli Zararları (10 Yıl):
  1. Yüksek tansiyon.
  2. Genetik yapının bozulması.
  3. Sperm sayısının azalması.
  4. Beyaz kan hücresi (lenfoma) kanseri.
  5. Cilt kanseri.
  6. Kan beyin bariyerinin zedelenmesi.
Telefonların SAR değerlerini internetten, googla’dan bulmak mümkün. Örneğin;

En düşük Sar değerine sahip telefonlar:


Marka
Model
SAR değeri (W/Kg)


Samsung
F210
0.20

Nokia
6267
0.31

Emporia
Life
0.37

HTC
TYTN11
038

LG
KE970 Shine
0.43

LG
KU970
0.43

Nokia
6290
0.47

Samsung
U600
0.48

Nokia
8800i
0.50

LG
KG130
0.52


En yüksek SAR değerine sahip telefonlar:


Marka
Model
SAR değeri (W/Kg)

Sony Ericsson
T650
1.80

Sony Ericsson
W880i
1.45

Nokia
E51
1.40

Sony Ericsson
W950i
1.35

Sony Ericsson
Z610i
1.32

Sony Ericsson
K810i
1.31

Sony Ericsson
W610i
1.31

Sony Ericsson
W660i
1.27

Sony Ericsson
K550i
1.25

LG + Nokia
KU250 + N5700
1.24


Son olarak, cep telefonlarının SAR değerlerini aşağıdaki sitelerden inceleyebilirsiniz.


12 Şubat 2011 Cumartesi

Patatesle Beslenen Pil

Bugün internette gezinirken ilginç bir haber dikkatimi çekti, paylaşmak istedim. Aslında mezun olduğum alanla ilgili olduğu için ilgim biraz daha arttı. Neyse...

Konu şu: Kudüs'teki İbrani (Hebrew) Üniversitesi'nde patatesle beslenen pil yapılmış. "Journal of Renewable and Sustainable Energy'de (Yenilenebilir ve Sürdürülebilir Enerji Dergisi) yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, bu pile çinko ve bakırdan yapılmış elektrotlar ve bir parça patates yeterli oluyor, tüberkülün önceden kaynatılıp kullanılması, kaynatılmamış bir parçaya oranla elektrik gücünü on ile çarpıyor.


Patatesin ürettiği enerjinin ücreti, D tipi 1,5 voltluk bir pilin beşte biri, ve genellikle gelişmekte olan veya az gelişmis ülkelerde kullanılan gaz lâmbasından altı defa daha ekonomik.
D tipi pil


Bilim adamları bu teknolojiyi lisans satın almadan kullanılmak üzere fakir ülkelere vermeye karar verdiler.
Bu teknoloji çok enteresan olup dünya nüfusunun büyük bir bölümüne elektrik kullanımında yardımcı olacaksa da bilgisayarlarımızın bataryalarında sebze kullanabilmemiz için daha epey ilerleme kaydetmek gerekiyor."

8 Şubat 2011 Salı

GIDA: Fiyatlar 2008’den Beri En Üst Seviyede

Blogumda zaman zaman yabancı kaynaklardan çevirilere yer vermeye çalışacağım. Bu konudaki ilk çalışmamı aşağıda okuyacaksınız.

"Neden gıda?" derseniz dünya nüfusu hızla artıyor (2011 sonunda 7, 2045'te ise 9 milyara ulaşacağı öngörülüyor) ve buna paralel olarak gıda arzındaki artış ise nüfus artış hızına oranla düşük. Hepimiz şu ekonomi kuralını biliriz: Eğer arz-talep dengesinde arz talebi karşılamaya yetmiyorsa, bu durumda arz edilen ürünün fiyatı artar. Nüfus hızla artıyor ve gıda artışı aynı oranda değil. Ben kişisel olarak yakın zamanda, ülkelerin kendi nüfuslarını beslemek için gıda ve su savaşlarını yapacağını düşünüyorum.

Konuyla ilgili olarak, Türk basınında da bazı haberler yer aldı:
Bunlar tabiî ki basında yer alan birkaç haber ve daha fazlasını da bulmak mümkün.

Aşağıda konuyla ilgili olarak yabancı bir siteden aldığım haberin çevirisi mevcut. Konuyla ilgili haberi de ilk bu sitede okuduğumu ve bu yüzden çeviri yapmak istediğimi belirtmem gerek.


Çeviride mutlaka hatam olmuştur. Bunun için affınıza sığınıyorum. İngilizce bilen arkadaşlar, kaynaktan haberin orjinalini ve konuyla ilgili daha fazla haberi okuyabilir.


GIDA: Fiyatlar 2008’den Beri En Üst Seviyede

Gıda fiyatları 2010’un 2. yarısından itibaren tırmanışa geçti. (Foto: Erica Silverman/IRIN)

JOHANNESBURG, 5 Ocak 2011 (IRIN) – Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) yayınladığı yeni verilere göre gıda fiyatları, 2008 krizinden sonraki en yüksek seviyesinde.
2008 ortalarında, uluslararası gıda fiyatları son 30 yıldaki en üst seviyesine ulaşmıştı. Bu da son yıllardaki en kötü gıda krizine yol açmış, en az bir hükümeti devirmiş ve 1 milyardan fazla insanı da açlığa itmişti.

“Tahıl, kızartma yağı, et ve süt ürünlerini içeren gıdaların küresel bazdaki ortalama fiyatları, Aralık 2010’da Aralık 2009’a göre % 25 daha yüksekti.” dedi FAO’nun Hükümetlerarası Hububat Grubu genel sekreteri Abdolreza Abbassian.

Mısır, buğday ve pirinç gibi tahılların ortalama fiyatlarının Aralık 2009’a göre %39 daha fazla olmasına rağmen, henüz Haziran 2008’deki tepe noktasından % 13 düşük durumda.

Sert hava koşulları ve fiyat oynaklığı, 2010’un 2. yarısı boyunca fiyatları yukarıya çekti. Dünyanın en büyük iki buğday üreticisi Rusya ve Ukrayna’daki kuraklık ve yangınların etkisiyle Temmuz 2010’dan itibaren fiyatlar tırmanışa geçti. Eylül 2010 itibariyle buğday fiyatları % 60 ile % 80 arası arttı ve Rusya ihracatı yasakladı.

Dünyanın diğer büyük buğday üreticisi Kanada ise kötü hava koşullarından etkilendi. Kasımdan itibaren uzun süredir devam eden kuru hava koşulları, Arjantin’deki ve ayrıca en büyük üreticiler arasındaki soya fasulyesi ve mısır ürünlerini etkiledi. Kaliteli buğdayın önemli kaynaklarından Avustralya’da görülen selin de fiyatlar üzerinde etkisi olabilir.
“Kasım ayına göre daha az iyimserim, daha fazla güzel haberimiz yok.” yorumunu yapıyor Abbassian. “Ancak her yerde tampon ekinlerimiz olabilir ve fiyatlar düşebilir –asla bilemezsiniz– ama, aynı zamanda, yüksek fiyatlar bir yere gitmeyecek ve bunun en az iki yıl daha süreceğine dair güçlü bir olasılık var.”

Yüksek gıda fiyatları çiftçiler için güzel haberler ifade ediyor, onları daha fazla dikim için cesaretlendiriyor. “Ama çoğu çiftçi, o zaman, özel bir ekinin arzında etkisi olan çeşitlendirmeye eğiliyor.” dedi.

Çin’de, mısırın arzı konusundaki açıklığın eksikliği endişeye sevk ediyor. “Çin’deki istatistikler, ekin rekoru kırdıklarını ama gıda enflasyonunun biraz yüksek olduğunu gösteriyor.” dedi Abbassian. Eğer Çin, 2011’de pazara büyük siparişlerle girerse, bu durum küresel arzı altüst edebilir.

Abbassian, tampon ekinlere veya temel gıdalarda geniş stoklara sahip olan ülkelere stratejik rezervlerini korumasını ve devam ettirmesini öneriyor. Gıda ithal eden ülkeler stratejik düşünmeli ve elverişli ticari şartları görüşmeli.

Ayrıca, artan petrol fiyatları -ki geçen hafta bir varilinin fiyatı 90 doları geçti- 2011’de, gıda üretim ve dağıtımında etkilidir.


En pahalı internet nerede?

TEPAV, OECD ülkelerindeki internet erişim ücretlerini derleyip bir rapor halinde yayımladı. Kriter elbette veri hızı bazındaki ücretler.


Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), OECD Genişbant İstatistikleri’ne göre 2.39 dolarlık en düşük ve 76.11 dolarlık en yüksek megabit/saniye’lik fiyatlarıyla, Türkiye’nin internetin en pahalı olduğu ülkelerden biri olduğunu açıkladı.
TEPAV Araştırmacıları Ü. Barış Urhan ve İrem Kızılca tarafından yazılan “Türkiye’de Kişilerin İnternet Kullanımları Ne Şekilde Değişiyor? İnternet Kullanıcıları Üzerine Bir Değerlendirme” başlıklı rapor yayımlandı.
Raporda 2009 yılı verilerine göre Türkiye’de nüfusun yüzde 62’sinin hayatlarında hiç internet kullanmadığının belirlendiği ifade edildi. Bu oran Avrupa Birliği 27 (AB27) ülkeleri ile kıyaslandığında, Romanya ve Türkiye’nin başı çektiği görüldü. Hiç internete girmemiş nüfusun büyüklüğüne karşılık, son dört yıl içerisinde evden internete erişim sahipliği açısından ise iyileşme oldu. 2007 yılında hanelerin yüzde 80′i evden internete erişemezken, bu oran 2010 yılında yüzde 57’lere kadar düştü.

Evden internet erişimine sahip olmayan hanelerin nedenlerine bakıldığında ise internet bağlantı ücretlerinin yüksekliğinden şikâyet edenlerin oranının 2007 – 2010 döneminde yüzde 50’den fazla arttığı görüldü. Yine bir diğer önemli neden bilgisayar vb. cihazların fiyatlarının yüksekliği olarak ortaya çıktı.

EN YÜKSEK ÜCRET TÜRKİYE’DE

OECD Genişbant İstatistikleri’ne göre 2.39 dolarlık en düşük ve 76.11 dolarlık en yüksek Megabit/saniye’lik fiyatlarıyla Türkiye internetin OECD ölçeğinde en pahalı olduğu ülkelerden biri oldu.

İnternet bağlantı ücretlerine daha yakından bakıldığında farklı bağlantı hızlarına göre Türkiye’nin yine OECD ülkelerinin birçoğundan daha pahalı bir servise sahip olduğunu görüldü. Özellikle yüksek hızlarda ortalama bağlantı maliyeti 621 doları bulan Türkiye’nin, en yakın takipçisi Lüksemburg’da ise benzer bir bağlantının ortalama fiyatı sadece 112 dolar civarında.

İnterneti kullanan bireylerin kullanım amaçları AB-27 ülkeleri ile kıyaslandığında ortaya ilginç sonuçlar çıktı:
2008 – 2010 döneminde Türkiye’deki internet kullanıcılarının interneti kullanım amaçlarında ilk 3 sırayı “e-posta göndermek ve almak, sohbet odalarına girmek ve internetten gazete dergi okumak” aldı. Bu durum AB-27’de “e-posta göndermek ve almak, mal ve hizmetler hakkında bilgi almak ve sağlıkla ilgili bilgi aramak” olarak belirlendi. (Ntv)

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...