10 Temmuz 2011 Pazar

Modern (!) Batı Soykırım Yapar, Mağdurlar da Barbar (!) ve Soykırımcı (!) Türklere Sığınır

Önceki gün (9 Temmuz) akşamüstü TV'de izleyecek bir şeyler için kanalları gezerken Habertürk TV'de bir söyleşiye denk geldim. Konu, Türk Pasaportu isimli bir belgeseldi. 18 Mayıs 2011'de Cannes Film Festivali'nde galası yapılan ve Ekim 2011 itibariyle vizyona girmesi beklenen belgesel, 2. Dünya Savaşı sırasında Musevilere Türk pasaportları sağlayarak onları kurtaran Türk diplomatlarını anlatıyor. O dönemde, trenyolu ile Türkiye'ye getirilen Museviler Sirkeci Garı'na getiriliyormuş. Bu vesileyle, canlı yayınlanan program Sirkeci Garı'nda yapıldı ve belgesel ekibinin yanı sıra, 500. Yıl Vakfı başkanı olan ve aynı zamanda belgeselin tarih danışmanlığını yürüten Naim Güleryüz ile Nazi Almanyası'nda, Türk diplomatlar tarafından soykırımdan kurtarılan bir Musevi vardı (adını unuttum). Programın geldiği, daha da ötesi belgeselin anlattığı ve afişinde de yer alan nokta şu: "Bir insanı kurtaran, bütün insanlığı kurtarmış gibidir." Bunun gerek Kuran-ı Kerim'de gerekse Tevrat'ta/Talmut'ta yer aldığı belirtildi. Gelinen/vurgulanan diğer bir nokta ise o Türk diplomatlardan kahraman diye bahsedilmesi ve başta o diplomatlar olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve başta İsmet İnönü olmak üzere dönemin yöneticilerine minnet ve teşekkür idi...

Yahudiler ile Türkiye'nin ilişkisi sadece Nazi döneminde soykırımdan kurtarmadan ibaret değil. Ondan önce de, hatta 2. Dünya Savaşı henüz başlamadan önce de Türkiye'ye gelen, Türkiye'ye sığınan Yahudiler olmuştur. O dönemde Almanya'dan çok sayıda profesör, doçent, bilim insanları Türkiye'ye sığınmışlar, hatta konuyla ilgili olarak Einstein Atatürk'e önce konuyla ilgili rica, ardından ise minnet ve teşekkür mektupları yazmıştır. Atatürk, Türkiye'ye gelen Yahudi profesörler, bilim adamları ile birlikte Einstein'ı da Türkiye'ye davet etmiş, ancak kendisi ABD'ye gitmek istediğini belirtmiş ve teşekkür ederek reddetmiştir... Bütün bu olanlara karşın, bugün İsrail Devleti'nin kendisinin de zaman zaman soykırıma varan, devlet terörüne varan faaliyetlerde bulunması, gerek İsrail Devleti'nin, gerekse de yerli-yabancı Musevilerin (hepsi değil tabii ki, bu tür faaliyette bulunmayanları tenzih ederim) Türkiye ve Türkler aleyhine faaliyetlerde yer alması, Türkiye'ye karşı PKK'yı koruması, kollaması, eğitmesi, beslemesi, vs. trajikomiktir... Ancak, Musevilerin, Amerikan Kongresi'nde "Türkler Ermenilere soykırım yapmıştır." şeklinde bir karar çıkmaması için yaptığı lobi faaliyetlerini göz ardı edemeyiz, ancak karşılığında mutlaka bir şeyler verilmektedir...


Habertürk'teki programı izledikten sonra ise kanalı değiştirdiğimde, Bugün TV'de haber bülteni vardı ve o anda bir habere denk geldim. Haber, Genç Boşnaklar Derneği'nin "Adalet için Bir Adım da Siz Atın" sloganıyla düzenlediği "8372 Projesi" kapsamında toplanan ve İstanbul Taksim Meydanı'nda sergilenen 8372 çift ayakkabıydı... Neden? Nedeni şu: Ratko Mladiç komutasındaki Sırpların, 11 Temmuz 1995 tarihinde, Srebrenits'da Boşnaklara karşı uyguladığı soykırım neticesinde, resmî rakamlara göre ölen 8372 Boşnak'ı anmak ve soykırımı unutturmamak. Bu kapsamda, sitede şu yazıyor: "II. Dünya savaşından sonra Avrupa'da yaşanmış en büyük soykırım bu sene Türkiye'de Kınanacak... Resmî rakamlara göre 8372 kişinin katledildiği soykırımın anısına 8372 çift ayakkabının toplanması amaçlanıyor." Sitede ayrıca, projenin amaçları arasında yer alan şu ibareler de dikkat çekici:  

-"Toplanan ayakkabılar Taksim Meydanı'nda sergilenecek. Ayakkabılar "UN" şeklinde sergilenecek.Bu yolla Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumun suçunu hatırlatacağız." 
-"Modern kitle iletişim araçlarını kullanarak Birleşmiş Milletleri incitmek (fotoğraf, video, yazı…)"
-"Birleşmiş Milletlerin verdiği koruma sözünü tutmadığını kamuoyuna duyurmak ve Batı'nın 2. Dünya Savaşı'ndan sonra verdiği "Never Again" (Bir Daha Asla Tekrarlanmaz) sözünü hatırlatmak ve "Never Again" hayalinin olamadığını göstermek." 
-"95 yılında yaşanan Srebrenitsa Katliamına Birleşmiş Milletlerin göz yumduğunu insanlara hatırlatmak." 
-"1995 ve sonrasında Srebrenitsa'da yaşanan olaylarda Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumun suçluluğunu hatırlatmak."

Haberde, orada olan Haluk Levent'in dediği gibi bu, insanlık tarihinin gördüğü en acımasız vahşetlerden, katliamlardan biriydi. TV'lerin, gazetelerin, radyoların olduğu, bilgisayarların çalıştığı, internete girilebildiği, telefonlarla iletişimin kurulduğu bir çağda, Avrupa'nın ortasında, herkesin gözü önünde tam 3 yıl sürdü bu katliam. İnsanlar katledildi, kocalarının, kardeşlerinin, çocuklarının önünde kadınlara tecavüz edildi... Kimse görmedi, duymadı. Herkes 3 maymunu oynadı... Tam tersi bir durum olsaydı, yani Boşnaklar Sırplara aynısını yapsaydı, gene 3 maymunu oynar mıydı bizim modern batımız? Modern (!) batının görmediği, duymadığı bu katliama sadece dünyanın barbar olarak nitelediği, "siz Ermenilere soykırım yaptınız" dediği Türkiye sesini çıkartıyordu ya da çıkartmaya çalışıyordu. Ha ne kadar çıkartabildik, o da tartışılır. Ama buna rağmen Boşnaklar Türkiye'ye sığındı, Tükiye'ye minnet duyuyor, biz Türkleri seviyorlar. Burayı da vatanları biliyorlar...

Aslında Türkiye'nin, Türklerin Boşnaklarla ilişkisi çok eskiye dayanıyor. Ta Osmanlı zamanından itibaren kurulan bir dostluk, kardeşlik, sorunsuz bir şekilde bugünlere geldi ve devam ediyor. Osmanlı'da gayrimüslim sayılmayan, devşirilmeyen Boşnaklar, günümüzde de yabancı olarak değerlendirilmiyor. Öyle ki, futbolumuzda bile Boşnak furtbolcular yabancı futbolcu statüsünde değerlendirilmiyor, yerli futbolcu sayılıyor. Boşnaklar da buna mukabil, olumsuz bir durum sergilemiyor, Türkiye'yi (en azından 2.) vatanları biliyor. Hatta Türklüğü savunan, Türklerden daha fazla Türk milliyetçisi Boşnaklar da mevcuttur...


Aslında Türkiye'nin soykırımlarla, katliamlarla mücadele ve koruculuk görevi bu kadar değil. Modern (!) batının desteklediği Ermenistan, 1991'de Azerbaycan'a ait Dağlık Karabağ'ı işgal ettiğinde ve 26 Şubat 1992'de Hocalı'da, 613 Azeri Türkü'nü soykırıma tâbi tuttuğunda da kimse görmedi, duymadı... Aslında biz de pek bir şey yapmadık görünürde ama alttan Azerileri destekledik o dönem. Bu konu açıldığında Azeriler, resmî olarak olmasa da gayrıresmî olarak Türkiye'nin desteğini gördüklerini belirtirler. Her ne kadar, resmî olarak devlet katında dile getirilmese de halk bazında acısı hissedilen ve bahsi açılan bir acı Hocalı Soykırımı ve Dağlık Karabağ'ın Ermenilerce işgali... Yine, her ne kadar mevcut iktidar döneminde siyasî olarak küstürülse de Azerbaycan bizim kardeşimizdir...

Topraklarından zorla koparılan, sürgün edilen Ahıska Türkleri, Çerkezler ve bilumum etnik unsurlar için de yardım elini açan, yurt yapılan yer Türkiye olmuştur. Açık İstihbarat sitesi yazarı Fatma Sibel Yüksek bir yazısında, bu durumu şöyle vurguluyor: "Yurdunu kaybetmenin ne demek olduğunu Çerkeslerden daha iyi kimse bilemez. İşte onun içindir ki, kendilerine yurdunu, yuvasını açan, eşit ve itibarlı vatandaş statüsü veren, en stratejik kurumlarının yönetimini teslim eden, güzel ve iffetli kızlarını el üstünde tutan, "Çerkes gelin aldım" diye övünen Türk Milletine her zaman vefa duydular. Kendilerini bu büyük milletin bağrından koparmaya çalışanların oyunlarına gelmediler." Fatma Hanım'ın da belirttiği gibi, son dönemde etnik ayrılıkçılara özenen bazı Çerkez gruplar ortaya çıksa da Çerkezler genel olarak onlara yüz vermediler...


Bahsettiklerime ek olarak, Rumların ENOSIS sevdası yüzünden Kıbrıs'ta Türklere karşı giriştiği soykırım dolayısıyla, 20 Temmuz 1974'te "Kıbrıs Barış Harekâtı" adıyla adaya barış getirmek için giden gene Türkiye olmuştur. Türkiye, Zürih ve Londra Antlaşması'nın 4. maddesine istinaden, garantör devlet olarak müdahale etmiş, soykırım mağduru Kıbrıs Türklerine destek olmuştur... Üstelik, kuzeyde KKTC adıyla devlet kurulmuştur. Ancak, soykırımcılara ses çıkartmayan, onları görmeyen, duymayan modern (!) batı, barbar (!) adını verdikleri Türklerin buna müdahalesine işgal demiştir... Maalesef, günümüzde adanın kuzeyinden de bu duruma işgal diyenler yer almaktadır ve yine maalesef Türkiye olarak harekâtın sebepleri, haklılığı iyi aktarılamamış, kurulan devlet uluslararası alanda tanıtılamamıştır. Son dönemde, mevcut iktidarın bu konudaki olumsuz tutumu ve barış için Türklerin kuzeydeki devleti KKTC'nin varlığına son verilmesi gerektiği şeklindeki düşüncesi ve politikası da işin diğer acı tarafıdır...

Aslında yazılacak çok örnek var ama bu örnekle son vermek istiyorum: 1988'de Irak'ta Saddam Hüseyin yönetimi, Halepçe'de yaşayan yaklaşık 5000 Kürt'ü katletti ve bu, tarihe Halepçe Katliamı olarak geçti. Katliamdan kaçanlar, kurtulanlar ise Türkiye'ye sığındı, özellikle Mardin ve Diyarbakır bölgesine yerleştirildi. Batı bunu da görmedi o dönemde. Henüz Saddam ile işinin bitmemiş olması ve Saddam'ın sonunun gelmemiş olması bunda büyük etken tabii ki... O dönemde, yeni yeni ortaya çıkan "Kürtlere Özgürlük", "Özgür Devlet" gibi sloganlarla ortaya çıkan PKK terör örgütüne rağmen Türkiye Kürtleri kabul etmiştir... Bütün bunlara rağmen ve üstelik "Türkiye Kürtleri eziyor" dendiği dönemde Kürtlerin Türkiye'ye sığınması ironiktir. Ancak günümüzde, her şeyin unutularak Türkler ve Türkiye aleyhine (hepsi değil tabii ki, bu tür faaliyette bulunmayanları tenzih ederim) sergilenen tutum ise yoruma açıktır...


Tarihi soykırımlarla dolu olan batının kendini medeni, modern olarak tanımlaması, insan hakları havarisi kesilmesi, buna mukabil Türkleri barbar, geri kalmış, soykırımcı olarak nitelemesi ironik bir yaklaşım. Kendilerinin tarihi soykırımlarla dolu olmasına, yapılan soykırımları görmek, duymak istememelerine, ses çıkarmamalarına rağmen, bizleri soyırımcı ilan ediyorlar... Ermenileri soykırıma tâbi tutmuşuz! Tehcirin, yani ülke içinde yer değiştirmenin adı soykırım olmuş. Evet, ülke içi çünkü o dönemde Ermenilerin nekledildiği yer olan Lübnan daha Osmanlı toprağıydı... Bütün bunlara karşın, Ermenistan'ın arşivlerini açmaması, ortak tarih komisyonuna karşı çıkması büyük bir soru işareti. Aslında herkes gerçeği çok iyi bilmekte ama işine gelmemekte, siyasî olarak kullanmaktadır. Burada bizim sorumsuzluğumuz, başarısızlığımız devreye giriyor... Haydi hepsini geçtim, madem Türkler barbar, soykırımcı, öyleyse neden yukarıda bahsettiklerim Türklere, Türkiye'ye sığındı???

Sanırım biz de artık barbar olmaktan sıkıldık ve medenilerin arasına katılmaya karar verdik!!! İlk olarak 1950'de ABD'nin emriyle, bizimle hiç ilgisi olmayan Kore'ye gittik, ABD'nin emri altında Güney'i tuttuk, Kuzey ile Güney'i ayıran emperyalist savaşta Kuzey'e silah sıktık... Son dönemde ise durum tamamen içler acısı. Afganistan'da ABD'nin, Lübnan'da İsrail'in arkasını toplamak için bulunuyoruz. Irak'ta ise yaşanan katliama resmen sessiz kaldık. Irak'ta insanlar katledildi, tecavüze uğradı, her şey yapıldı ama ses çıkarmadık. Mevcut hükümet resmî olarak olmayınca gayrıresmî olarak ABD'ye bu emperyalist müdahalesinde destek oldu. Telafer'de Türkmen soydaşlarımız katledildi, biz ses çıkarmak yerine "vatansever (!) ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmesi" için dua ettik, Irak'tan pay kapmaya çalıştık... Son olarak ise daha 100 yıl öncesine kadar bizim olan ve 1911'de Mustafa Kemal'in halkı örgütleyerek savunduğu Libya'ya, bugün, hem de o dönemde saldıranların tarafında yer alarak Libya'nın paylaşımı için emperyalistlerin peşine takıldık...

Aslında yazacak çok şey var ama yeter...

Son söz: İnsanlığa soykırım uygulayanlara, katledenlere lanet olsun... Başta bugün (11 Temmuz) yıldönümü olan Srebrenitsa Soykırımı'nda ölen Boşnaklar olmak üzere tüm soykırım, katliam şehitlerine Allah'tan rahmet, yakınlarına ve uluslarına başsağlığı diliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...