10 Kasım 2012 Cumartesi

10 Kasım'ın 74. Yılı

Dünya durdukça, bu kalp attıkça sana hep minnettar kalacak, seni hep sevecek ve hiç unutmayacak... Seni sevgi, saygı, rahmet ve hasretle anıyoruz Atam!

2400 gönüllünün bir araya gelerek oluşturduğu Atatürk portre çalışması (İzmir - 10 Kasım 2012)

12 Ağustos 2012 Pazar

Live Security Platinum Kaldırma (Silme)

Geçenlerde internette gezinirken firefox bir an kilitlendi, birkaç saniye öyle kilitli kaldı ve sonrasında ise bir sürpriz ile döndü: Live Security Platinum. Java çalışmaya başladı, benim yüklemediğim ve hatta bilgisayarımda dahi olmayan bu program bilgisayarıma yüklenmiş şekilde tarama yapmaya başladı ve sonrasında tam 38 tane trojan, rootkit, solucan (worm), vs. buldu! Keylogger bile buldu hatta! İnsanı korkutan, "bilgisayarın çok kötü durumda" mesajı veren bir program bu...


Live Security Platinum programı (aslında kendisine program yerine virüs desek daha doğru olur), virüs programlarının klasik yöntemini daha da şiddetli şekilde uygulayarak insanı korkutan, bilgisayarı çok kötü durumda gösteren ve hemen müdahale edilmesi gerektiğini belirten bir program. Müdahale için ise sizin o programı almanızı, yani kısaca paranızı istiyor. "Olsun ben böyle devam edeyim, mevcut virüs programıyla taratır hallederim." diyemiyorsunuz çünkü program kendisini sistem dosyalarına kopyalıyor ve Windows'un açılmasıyla birlikte hemen harekete geçiyor, virüs var diye sizin hiçbir şey yapmanıza izin vermiyor, kısaca sizin bilgisayarı kullanmanıza izin vermiyor. İşin diğer boyutu da sizin programı kapatmanızı ve ayarlarını değiştirmenizi de engelliyor.

Peki bu sorun nasıl aşılır? 3 şekilde:

  1. Programa inanıp para yatırarak
  2. Format atarak
  3. Programı engelleyerek, kaldırarak

İlk durumda, programı yazan programcıları yani dolandırıcıları zengin eder, anti-virüs programı olmayan, bilfiil kendisi virüs olan bu ajan programla yani virüsle koyun koyuna yaşarsınız... 2. durumda ise gereksiz bir şekilde bilgisayarınızı sıfırlarsınız... O yüzden gelin 3. seçeneğe bakalım...

Çözüm


  1. Çözüm için öncelikle bu programın suyuna gitmemiz gerekiyor... Şu kodu sağ üstteki Registration kısmına giriyoruz: AA39754E-715219CE
  2. Şimdi programı "para vermeden" aktif yaptık. Şu anda programın bilgisayara hakimiyetini tam olmasa da önemli bir şekilde engelledik. Artık internete bağlanabilir, istediğimiz programı çalıştırabiliriz.
  3. Buradan Registry Fix'i indirip açıyoruz, uyarılarına evet diyoruz.
  4. Buradan Malwarebytes Anti-Malware programını indirerek bilgisayara kuruyoruz. Kurulumdan sonra bilgisayarı taratıyoruz ve bulduğu virüsleri, vs. siliyoruz.
  5. Live Security Platinum'u program ekle/kaldır'dan veya varsa Your Uninstaller, vb. kaldırma programlarıyla bilgisayardan kaldırıyoruz. (Program silinemiyor veya hâlâ sistemde gözüküyorsa Hitman Pro'yu indirip sorunu çözüyoruz.)
  6. Live Security Platinum'u bilgisayardan defettikten sonra CCleaner ile bilgisayarın registry girdilerini taratıyoruz.

Geçmiş olsun...

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Eserinle Övün YD!!!

O kadar çok kızgın, kırgın ve üzgünüm ki, söylenecek-yazacak çok şey var ama elim bir türlü gitmiyor klavyeye, çıkmıyor kelimeler bir türlü...


UEFA Tahkim Kurulu, Beşiktaş'ı Avrupa'dan 1 yıl men etti! Sebep? Malî konular ve evrakta sahtecilik... Sorumlusu? Tabiî ki YD. Kulübümüzün resmî açıklaması her şeyi özetliyor:

Bir önceki Beşiktaş JK Yönetimi,  2011-2012 sezonuyla ilgili olarak 31 Mart 2011 tarihinde UEFA lisans başvurusu yapmış ve lisans almaya hak kazanmıştır.

UEFA yetkilileri bu başvurunun izleme sürecinde 30 Haziran 2011 ve 30 Eylül 2011 tarihli mali verilerini incelemiş ve hatalı beyanlar tespit etmiştir. Bundan dolayı  UEFA  Müfettişleri Kulübümüze  ceza verilmesi konusunda rapor hazırlamışlardır. 

1 Mayıs 2012 tarihinde yaptığımız savunmayla raporda talep edilen cezalar UEFA Disiplin Kurulu kararı ile ertelenmiştir.

Ancak UEFA Tahkim Mahkemesi, müfettişin talebi doğrultusunda yeniden inceleme yaparak ertelenen bu cezayı bugün değiştirerek şu kararı vermiştir:

2011-2012 UEFA lisans başvurusuyla ilgili olarak yapılan hatalı mali bilgilendirmelerden dolayı Beşiktaş JK, önümüzdeki yıl UEFA müsabakalarından men edilmiş olup, ayrıca 200.000 Euro para cezasına çarptırılmıştır.

Dolayısıyla geçtiğimiz günlerde yönetimimizin aldığı 2012-2013 UEFA lisansı bu ceza kapsamında kullanılamaz duruma gelmiştir. Söz konusu karar hakkında tahkim yolu açıktır.

Beşiktaş JK


Uzun lafın kısası, her şeyin müsebbibi sen ve senin yönetimindir YD! Kulüp senin yüzünden ceza aldı. Şimdi mutlu musun paşam! Ve siz, Genel Kurul'da YD ve yönetimini idarî ve malî yönden ibra edenler! Siz de mutlu musunuz, rahat mısınız şimdi? Çünkü en az YD kadar sizin de payınız var kulübün bu hâle gelmesinde...


Şimdi sıra taraftarda ve Fikret Orman yönetiminde... Fikret Orman'a düşen görev, kulübü YD'nin soktuğu bataklıktan çıkarmak ve hiç vakit kaybetmeden YD'den, eski yönetimlerden ve kulübü bu hâle düşürenlerden hesap sormaktır. Bununla birlikte, Milangaz ile olan sponsorluk anlaşmasını feshederek YD'nin izini ve artıklarını kulüpten silmek ve kulübü "çakma Beşiktaşlılar"dan arındırmaktır. Taraftara düşen görev ise bu süreçte kulübe, Fikret Orman'a destek olmak, arkasında durmak ve yeniden kenetlenmektir. (Ancak şunu belirtmek gerekir ki, Fikret Orman'a olan destek sınırsız olmayıp, YDleştiği takdirde ondan da destek çekilecektir.)

Şu durumda, Beşiktaş seneye Avrupa'da yok diye gitmek isteyen oyuncu olursa, kimliği ne olursa olsun, onlara derhal kapı gösterilmelidir... Ha, bu arada, Beşiktaş'ın durumuna sevinen varsa, onlara hatırlatmak lazım gelir ki, Beşiktaş'ı bu hâle düşüren YD, şu anda TFF'nin başında! Bilginize!!!


Şeref Bey, Baba Hakkı, Süleyman Seba gibi isimlerin çıktığı camiadan maalesef YD gibileri de çıktı. Asıl ceza budur bize!!! Ancak kaçarcasına gitse de Beşiktaş YD'den kurtuldu ya, bu bile önemlidir...

27 Mayıs 2012 Pazar

Sırada Ne Var?

İlk olarak, "En az 3 çocuk!" denildi. (Yanlış hatırlamıyorsam, bu ifade ilk olarak 2007'nin 8 Martında yani "kadınlar günü"nde kadınlara karşı söylendi ve söylenişi de "en az 3 çocuk doğurun"du.) Bunun için de (sanki ülkedeki işsizliğe çözüm bulunmuş ve işsizlik 0 noktasına indirilmiş, sokak çocuklarına, açlığa, yoksulluğa çare bulunmuş, bebek ölüm oranları / ölü doğum oranları 0'a çekilmiş, açlıktan / soğuktan ölen bebeklerin oranı 0'a çekilmiş, yani her şey halledilmiş gibi) "genç nüfusun artması ve böylece, sistemin işgücü bolluğunun artması ve maliyetlerin azalması" gibi gerekçeler öne sürüldü.

Geçtiğimiz yıl, bazı gençlerin evlenmeyi istememek / evlenmemek gibi "sapkın" düşüncelere sahip olduğu belirtildi. Aşağı yukarı 1,5-2 ay önce de, "eskiden kadınların bezleri ellerinde yıkadığı, şimdi ise çamaşır makinesi olduğu ve böylece, kadınların daha rahat olduğu" ifadesiyle, günümüzde eskiye nazaran daha fazla çocuk yapılabileceği belirtildi. (Sanki çocuk yapmanın tek sıkıntısı bezleri yıkamak! Ha bir de bu ifadeyle, bunların bilinçaltında, kadınların tek işlevinin çocuk doğurmak, çamaşır yıkamak, vb. olduğu görülüyor.)


Her şey bununla bitmedi tabiî... Şimdi de kürtaj, sezaryen konusu ortaya çıktı. "Kürtaj cinayettir" deniyor, sezaryene karşı çıkılıyor... İyi de size ne kardeşim, isteyen kürtaj yaptırır, isteyen sezaryenle doğurur. Size ne!!! (Önemli boyu değil işlevi düsturunca, 25 milyonluk nüfusuyla dünyayı yöneten Yahudiler ya da birkaç yüz milyonluk nüfusuyla, başta Pakistan, Endonezya, vb. olmak üzere geri kalmış ülkeler / toplumlar üzerinden, "önemli olan sayısı değil niteliği" konusuna hiç girmiyorum!)

Peki, bu konuların, tartışmaların, polemiklerin sebebi ne? Belki tepki çekecek ama bu yaklaşımların, fikirlerin, polemiklerin türban / başörtüsü konusundan farkı yok... Bunun birkaç sebebi var:


  1. "Cambaza bak" mantığını yürürlüğe koyarak, toplumun dikkatini başka yöne kanalize etmek ve böylece bazı şeyleri kamufle etmek ve gözlerden kaçırmak, gündemi değiştirmek... (Bu tartışmaların Uludere konusu gündemdeyken gelmesi tamamen tesadüf olsa gerek!)
  2. Kendilerinde, insanların kişisel tercihlerine ve yaşam tarzlarına müdahale haklarının olduğu düşüncesi...
  3. Dinî düşünceleri, geçmişleri, yetiştirilişleri ve yaşam tarzları olarak, kadınları yönlendirme ve her konuda (ne yapacakları, nasıl davanacakları, nasıl giyinecekleri, vb.) onlara karışma haklarının olduğu düşüncesi...
  4. Sadaka ekonomisi!

Konuya tekrar dönersek... Sırada ne var? Yakında "pozisyon bilgisi" verilirse, "mastürbasyona karşı" oldukları filan belirtilirse şaşırmamak lazım...

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Bir Çin Oluyoruz, Bir Yunanistan Oluyoruz! Biz de Bilelim Ne Olduğumuzu!

S&P, Türkiye'nin kredi notunu "pozitiften durağana" çevirdi. Karşılığında, "Verilen karar tamamen ideolojik. İflas edenlerin notu yükselirken bizimkinin düşmesini garipsedim. Bunu Tayyip Erdoğan yemez. Bunun bedelini, ‘Ben artık seni kredi kuruluşu olarak tanımıyorum’ şeklinde öderler." şeklinde tepki verildi.

Canları isterse, ya "ekonomik kriz teğet geçiyor" ya da "ama dünyada kriz var" deniyor.

Bir tarafta, benzin, doğalgaz, elektrik, ulaşım, alkol, sigara, resmi evrak işlemleri, piyango bileti, vs. kalemlere % 10'dan % 40'a varan oranlarda zam yapılıyor (hay dilimi eşek arısı soksun, "güncelleme" demem gerekirdi); diğer tarafta ise "her şey mükemmel, enflasyon tek hanede". (Sizin enflasyonu hesaplayan kafalarınızı öpüyorum!)

Bir tarafta, "işsizlik düşüyor", "ihracat rekoru kırılıyor", Türkiye "% 8.5 büyüyor", dünya Türkiye'ye hayran, "yeni bir Çin mucizesi" söz konusu; diğer tarafta "aman dikkat", "malî disiplin şart", "Yunanistan oluruz ha!"...


Uzun lafın kısası... İşlerine gelince her şey mükemmel, işlerine gelmeyince "aman Yunanistan oluruz". Bunu son olarak memur maaş zamlarında ortaya koydular. Türkiye’nin 2011'deki büyümesi % 8.5, enflasyonu % 10.5 (2012 enflasyonu, ilk 3 ay % 3.5, yıl sonu tahminî %11), vergi ve harçları artıran yeniden değerleme oranı % 10.26, ancak dalga geçer gibi % 3.5 önerdiler. Gerekçe olarak da "bütçemiz bu kadar" denildi, Yunanistan örneği verildi. (Kendilerine zam yaparken, nedense Yunanistan gibi olma tehdidi söz konusu değildi!)

Şimdi memurların gözü Hakem Heyeti'nde, 29 Mayıs'ta karar açıklanacak. Ancak bu görüşmeler gösterdi ki, iktidarın sözleri ve hareketleri, teklifleri birbirini tutmuyor. Peki, hangisi doğru? Ekonomi çok iyi ama vermek mi istemiyorlar yoksa ortada büyük bir ilüzyon mu var?

Bir Çin oluyoruz, bir Yunanistan oluyoruz! Biz de bilelim yani ne olduğumuzu!

21 Mayıs 2012 Pazartesi

British Council'den Dijital Yayıncılık (eYayıncılık) Eğitimi ve Atölye Çalışması

Geçtiğimiz hafta içinde Bureaucraft'tan Fulya Çamlar Hanım imzalı bir e-posta aldım. E-postada, British Council tarafından 24-27 Mayıs 2012 tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi'nde düzenlenecek olan "Dijital Yayıncılık (eYayıncılık) Eğitimi ve Atölye Çalışması'na (Workshop)" davet edildim. Şahsıma doğrudan yapılan bu davet beni mutlu etse de İzmir'de olmam dolayısıyla katılamayacak olmam da aynı derecede üzmektedir.

Bu sene ilk kez Genç Yaratıcı Girişimciler Programı kapsamında düzenlenecek olan Dijital Yayıncılık Eğitimi ve Atölye Çalışması'nın amacı olarak "Türkiye'de dijital yayıncılık alanında sayıları gittikçe artan başarılı girişimcileri desteklemek ve bu konuda daha fazla çalışma yapılmasını teşvik etmek" olduğu belirtilmiş.

İngiltere'den yayıncılık alanında uzman olan David Taylor (Wales Newport Üniversitesi) ve Peter Buckley’nin (Dijital Yayıncı, DK ve Rough Guides) katılacağı ve Giriş Oturumu ve Atölye Çalışması şeklinde iki bölümden oluşacak program, tamamen ücretsiz ve halka açık.


Programın ayrıntılarını, gelen tanıtım metninden aynen aktarıyorum:


"Dijital Yayıncılığa (eYayıncılık’a) Giriş Oturumu
24 Mayıs, Perşembe 12:00-18:00
Kadir Has Üniversitesi, Cibali Salonu

Britanya’da yayıncılık alanında uzman olan David Taylor (Wales Newport Üniversitesi) ve Peter Buckley’nin (Dijital Yayıncı, DK ve Rough Guides) yapacağı konuşmaya davetlisiniz. Tarih, felsefe ve elektronik yayıncılık pazarının bugün ne durumda olduğuna dair konuşacaklar ve bu alanda yer alan popüler formatlarla, en yeni kitap okuma teknolojilerini tanıtacaklar. Oturum, aynı zamanda yayıncılığın büyüyen dijital ayağının gelecekte alacağı yön ve geleneksel yayıncılık yöntemleri (dağıtımdan satış kanallarına, bütçeden pazarlamaya ve üretime) üzerindeki etkisi hakkında genel bir bakış sunacak.


*Oturum ücretsizdir ve herkese açıktır. İngilizce - Türkçe simultane çeviri yapılacaktır.
*İlgilenen kişiler 24 Mayıs 2012 tarihine kadar buradan başvurabilir: www.britishcouncil.org.tr


Dijital Yayıncılık (eYayıncılık) Atölye Çalışması
25 Mayıs Cuma - 27 Mayıs Pazar, 10:00-18:00
Kadir Has Üniversitesi


Bu 3 günlük atölye çalışması, elektronik kitap yayıncılığının esaslarına daha ayrıntılı bir biçimde bakmayı sağlayacak. Katılımcılar, elektronik kitap ve dergi gelişimi için gerekli araçları kullanarak elektronik yayıncılığı daha iyi anlayacak ve deneyimleyecekler; elektronik kitapların etkili pazarlama ve satış yöntemleriyle tanışacaklar ve üretim sürecinde bütçe yönetimi konusunda bilgi alacaklar.


Katılımcılar, EPUB ve MOBI formatındaki elektronik kitapların (Apple Pages ve Adobe InDesign kullanarak), iBooks ve ebooks’un (Apple Pages ve Apple iBooks Author kullanarak) ve iPad Tablet elektronik dergilerinin (Adobe InDesign 5.0/5.5 kullanarak) yapımıyla ilgili bir çalışma gerçekleştirecekler. Dersi Britanya’da yayıncılık alanında uzman olan David Taylor (University of Wales Newport) yürütecek. Eğitime katılanlara program sonunda sertifika verilecek.


*Katılım ücretsizdir, başvuranların yayıncılık alanında en az 2 yıl deneyimli olmalı gerekmektedir.
*İlgilenen kişiler 24 Mayıs 2012 tarihine kadar buradan başvurabilirler : www.britishcouncil.org.tr
*Derslerin dili İngilizce olacağından adayların iyi derecede İngilizce bilmeleri gerekmektedir."

29 Şubat 2012 Çarşamba

Çok Şükür, Nihayet Gittin


Günler değil, haftalar değil, aylar değil, tam 8 yıldır bugünü, bu anı bekliyorduk. Çok şükür, nihayet gittin...

Gittin, "Giderken harcadığım her kuruşu alırım." demiştin ama 103 milyon TL'yi hibe ederek gittin...

Herkesin dediği gibi, biz sıramızı savdık artık TFF düşünsün, Türkiye ve Türk Futbolu düşünsün...

Gittin ama benim aklımda 2 soru ve 2 korku var:

Soru 1: 103 milyon TL'yi hibe ettin ama Kamu Aydınlatma Platformu'nda (KAP) şöyle bir açıklama var: "Yıldırım Demirören ile Beşiktaş Futbol Yatırımları A.Ş. arasında alacak-borç ilişkisinden doğan bir borç bakiyesi yoktur. Yıldırım Demirören'in şartlı hibe edeceğini bildirdiği alacaklar Şirketimizle ilgili değildir." Bu ne iş?

Soru 2: Bu aslında birçok Beşiktaşlı'nın sorusu. Şimdi sen gittin ve biz senden kurtulduk mu yoksa TFF'nin başına geçtiğinden aslında kurtulamadık mı? Bu, bir şirket veya kurumdaki bir birim veya departmanın başındaki kişinin bir üst makama geçmesi gibi. Neyse... Bundan böyle sadece Beşiktaş değil, artık Fenerbahçen, Galatasaray ve diğer takımlar düşünsün...

Korkulara gelirsek...

Korku 1: Bir süre sonra Beşiktaş'ın başına yeniden gelmenden korkuyorum.

Korku 2: Gelenin gideni aratmasından korkuyorum.

Neyse... Yolun açık olsun. Oradan ister Gençlik ve Spor Bakanlığı'na, ister GSGM'ye, ister FIFA ya da UEFA başkanlığına kadar git. Beşiktaş'a geri dönme yeter...

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...